Milta Bodrum Marina

BODRUM
TARİHİ

Dünyaca ünlü Bodrum Yarımadası; 3 bin 500 yıllık tarihi,  kadim medeniyetlerden miras aldığı kültür ve sanatı, doğal güzellikleri, özgün mimarisi, tarımsal zenginlikleri, gastronomisi, iklimi, denizi ve muhteşem koyları, sabaha kadar süren eğlence hayatı, ziyaretçilerin her türlü ihtiyacına cevap veren nitelikli ve farklı konseptteki konaklama tesisleri ile Türkiye’nin cennet köşelerinden birisidir.

 

Milattan önceki çağlardan itibaren  insanoğlunu kendine hayran bırakan Bodrum; Antik Çağ’dan günümüze   Leleg, Karia, Pers, Dor, Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi çeşitli kültür ve uygarlıkların izlerini barındırır.

 

Ünlü Tarihçi Homeros tarafından “Ebedi Mavilikler Cenneti” olarak adlandırılan Halikarnassos, Yunan ve Anadolu uygarlıklarının kesişme noktası olan topraklar üzerinde kurulmuştur. Çeşitli uygarlıklara ait arkeolojik buluntular yöre ve çevresinin yedi bin yıllık bir geçmişi olduğuna işaret etmektedir. Antik çağda Karya Bölgesinin en önemli liman kentlerinden olan Halikarnassos, tarihin babası olarak tanınan Herodotos ve tarihin ilk kadın amirali I.Artemisia gibi pek çok önemli kişiyi yetiştirmiştir.

 

İnsanoğlunun Bodrum’daki macerasının 3.000 yıla uzanan bir tarihi olduğu söylenir. Bodrumlu Tarihçi Herodotos (M.Ö. 484) kentin MÖ 1.000 yıllarında Dorlar tarafından bugün kalenin bulunduğu yerde kurulduğunu yazıyor. O zamanlar burası bir adaymış.

 

Karyalılar, MÖ 6. yy.da Lidyalıların, ardından Perslerin egemenliğine girmiştir. Persler Anadolu’yu satraplıklara ayırmıştır. Karya Bölgesi Hekatomnos Sülalesi tarafından yönetilmiştir. Mausolos, Karya Satraplığı’nın başkentini Mylasa’dan Halikarnassos’a getirmiş ve şehri yeniden imar ettirmiştir. Halikarnassos en parlak devrini bu yıllarda yaşamıştır. Mausolos 24 yıl  süren yönetimi sırasında Mausoleion olarak anılan ve dünyanın yedi harikasından biri olan mezar anıtını yaptırmaya başlamış, ölümünden sonra karısı ve aynı zamanda kız kardeşi olan II. Artemisia, anıtın yapımını sürdürmüştür.

 

MÖ 334’de Makedonya Kralı Büyük İskender, Anadolu’daki Pers egemenliği altındaki toprakları fethetmiştir. Şehir İskender tarafından yakılıp yıkıldıktan sonra kendini toparlayamamıştır. İskender’in ölümünden sonra bölge bir süre generalleri tarafından yönetilmiş, daha sonra Ptolemaioslar’ın ve Rodos’un egemenliğine girmiş, ancak Halikarnassos diğer kıyı şehirleri gibi bağımsızlığını korumuştur. MÖ 133’te Romalıların, Bergama Krallığı’nın  mirasçısı olarak Anadolu’da, Asia  Eyaleti’ni kurmalarıyla birlikte Karia’da bu  eyalete dahil olur.  Roma’nın ikiye bölünmesinden sonra (MS 324) ise Aphrodisias Metropolitliği’ne  bağlı bir piskoposluk olur.

 

Şehir, XI. yüzyılın son çeyreğinde Türklerin eline geçmiş, XIII. yüzyılda Menteşe Beyliği topraklarına katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos’u fethi ile birlikte Bodrum Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. I. Dünya Savaşı sonunda (11 Mayıs 1919) İtalyanlarca işgal edilmiş, Kurtuluş Savaşı’nda -05.07.1921- İtalyan işgali sona ermiştir.

 

BODRUM ADI ST. PETRİUM ŞÖVALYELERİ’NDEN GELİR

 

Bodrum adı, Kale’nin kurucularından olan St. Petrium şövalyelerinden gelmektedir. O dönemde, burada yaşayan Türkler tarafından BODRUM olarak telaffuz edilen bu isim, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte Bodrum olarak kesinleşmiştir.

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfusu yaklaşık 5000 olan Bodrum, turizmden önce geçimini balıkçılık, süngercilik ve tarım ile sağlayan küçük bir liman kasabası olarak biliniyordu. 1965 yılından itibaren turizmin gelişmesiyle birlikte nüfus artışı, yapılaşma Bodrum’u hızla gelişen bir turizm merkezi haline getirmeye başladı. Bugün Bodrum, dünyanın en özel ve en güzel coğrafyasında, kültür ve tarih zenginliği ile dikkat çeken ve bu özellikleriyle cazibesini giderek artıran bir turizm merkezidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

THE GUIDE BODRUM

Bodrum yarımadasının, en az doğal güzellikleri kadar zengin tarihinin sayfalarını araladığınızda, gizli kalmış hazineleri keşfetme ayrıcalığını tadabilirsiniz.

Yazı Chris Drum Berkaya

Bodrum yarımadasının tarihi ne kadar eskiye dayanıyor? 5.000 yıldan fazla! 1991 yılında Gündoğan’daki Peynir Çiçeği Mağarası‘nı inceleyen arkeologlar, Kalkolitik (Bakır-Taş) çağdan kalma (M.Ö. 5.000 – 3.000) boyalı seramikten çömlek ve kavanozlar ile bir taş balta buldu. Bu keşif, Batı Anadolu’da nadiren rastlanan Kalkolitik mağara yerleşmesinin bir örneği olması bakımından önemlidir. Bronz Çağı (M.Ö. 3.000-1.200) ise Anadolu’da bakır-kalay alaşımlı aletler ve bronz silahların yapıldığı aktif bir dönemdi. Yarımadada ayrıca, M.Ö. 1.400-1.200 yıllarına ait, geç Bronz Çağı Miken mezarları bulundu.

M.Ö. 1.000 yılı civarındaki Truva Savaşları’ndan sonra yaşanan göçlerde, Yunanistan ve Ege Adaları’ndan gelen Dorlar, körfezde bulunan küçük adada Halikarnassos adını verdikleri bir yerleşim kurdu. Dorlar, iç kısımlarda yaşayan ve M.Ö. 400’lere kadar kendi kimliklerini koruyan Karyalı ve Leleg kavimleri ile birlikte yaşamlarını sürdürdü.

Lelge Yolu

Lelegler, kendilerine ait bir yöntem kullanarak kuru taş duvarlarla sekiz ayrı tepe üzerine inşa ettikleri yerleşim birimlerinde yaşamaktaydı. Leleglere ait olduğu bilinen ve günümüzde Konacık tepelerinde yer alan Pedasa Antik Kenti, görülmeye değer tarihi noktalardan biridir. Diğer antik tepe yerleşimleri arasında, Alazeytin ve Çiftlik köyleri üzerindeki Syangela ve Theangela, Gürece üstlerindeki Telmissos ile Bağla sırtlarındaki Termera yer alır. Günümüzde, bu antik sitelere ait yapı ve duvar kalıntıları hâlâ yol boyunca uzanmakta; hatta, Leleg Yolu yakınındaki bazı yollar, yürüyebileceğiniz ve bölgenin o zamanki hâlini gözünüzde canlandırılabileceğiniz kadar iyi durumdadır.

Karyalılar ise, Bafa Gölü’nün bulunduğu Menderes Vadisi’nden Dalyan’daki antik Kaunos kentine kadar uzanan Karya bölgesine ismini veren antik halktır. Homeros, paralı asker olarak bilinen Karyalıların, Truvalıların müttefiki olarak savaştığını anlatır. Halikarnassos da Karya kentlerinin, Kral Karun’un ölümüne dek, merkezi Sardis’te bulunan Kuzey Lidya Krallığı’nın kontrolünde olduğu, M.Ö. 700 ile 500 yılları arasında İyonlar’ın müttefikiydi.

Bodrum Kalesi surlarının yanı başında, Halikarnassos’un üç ünlü antik figürünün heykeli bulunur: Kral Mausolos, kız kardeşi ve karısı II. Artemisia ile bize bölgenin daha önceki tarihini aktaran ve tarihin babası olarak bilinen yazar Herodot (M.Ö. 484-425).

Bodrum Kelesi

Lidyalılar ile dönemin ‘süper güçleri’ olan Atinalılar ve Persler arasındaki mücadelelerin sonunda, Karyalılar Pers hükümdarlığı altına girdi ve yerli halk arasından atanan satraplar (valiler) tarafından yönetilmeye başlandı. Mylasa’lı (şimdiki Milas) Hyssaldomos olarak bilinen ilk satrapın yerine, M.Ö. 392 yılında oğlu Hekatomnos geldi. M.Ö. 377’de iktidara gelen Hekatomnos’un oğlu Mausolos, bölgenin merkezini Halikarnassos’a taşındı ve Helenistik tarzda, çok kapsamlı bir yeniden yapılaşma programı başlattı.

Bu program kapsamında, Myndos (bugünkü Gümüşlük) ve Doğu Syangela dışı haricindeki yarımada nüfusu zorla Halikarnassos’a yerleştirildi. Mausolos, Bodrum Kalesi arkeolojik kazılarında kalıntısı keşfedilen bir de saray inşa ettirmişti. Günümüzde Mausolos’un şehir surlarının parçaları, antik tiyatro çevresindeki Göktepe’de görülebilir.

Şehrin en etkileyici bölümü ise, şehre açılan iki kapıdan biri olan ve restore edilen Myndos Kapısı’dır.

Bodrum’un öne çıkan bir diğer tarihi yapısı da 10.000 kişilik kapasiteli Antik Tiyatro’dur. Roma İmparatorluğu döneminde değişikliğe gidilmiş olmasına rağmen, Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biridir ve Bodrum yaz konserlerine ev sahipliği yaptığı günümüzde bile 3.500 kişiyi ağırlayabilmektir.

Halikarnas Mozolesi

Mausolos kendisi için, zamanının en iyi heykeltıraşlarını görevlendirdiği bir anıtmezar inşa ettirmeye başlamıştı. Ancak, iktidarda kaldığı 24 yılın ardından hayatını kaybedince Halikarnas Mozolesi olarak bilinen, beş katlı devasa yapıyı, kız kardeşi ve karısı II. Artemisia tamamladı. Kraliçe, üç sene sonra kocası Mausolos’un yanına gömüldü. Antik Dünya’nın yedi harikasından biri olarak tanınan yapıt, dünya literatürüne de ‘mozole’ (anıtmezar) sözcüğünü kazandırmıştır. Burada bulunan müze ve kazı alanı, Halikarnassos şehrinin zirvede olduğu dönemin ihtişamını gözümüzde canlandırmamıza olanak sağlar.

Artemisia’nın ölümünden sonra, iktidar ardı ardına erkek kardeşlerine geçti. M.Ö. 344’te, Büyük İskender liderliğindeki güçlü Makedon ordusu şehrin kapısına dayandı. Şehir, kuşatma altında amansız bir mücadele vererek, Büyük İskender’e tek yenilgisini yaşatmaya yaklaştıysa da Myndos Kapısı’nda yapılan son çarpışma kaybedilince kent talan edildi ve mozole haricindeki yapılar yıkıma uğradı. İskender, Halikarnossos ile Karya’yı, Mausolos’un sağlığında ülkeden sürdüğü, en küçük kız kardeşi Ada‘ya verdi. 1989 yılında yapılan bir kazı çalışmasında bulunan, iskelet ile altın taç içeren mezarın Ada’ya ait olduğu sanılmaktadır. Bodrum Müzesi’nin bir salonu, Ada’nın restore edilmiş süs eşyaları, lahdi ve gerçek boyutlu bir maketine ayrılmıştır.

Büyük İskender’in yağmasından sonra bir daha kendini toparlayamayan kent, Roma İmparatorluğunun Asya eyaletine dâhil olunca bağımsızlığını yitirdi ve Roma’nın giriştiği çeşitli savaşlardan olumsuz şekilde etkilendi. M.Ö. 46’da Rodos yakınlarındaki Marcus Antonius ve Kleopatra ile savaşmak üzere yola çıkan Brütüs ve Cassius’un donanması, Myndos-Gümüşlük limanına uğramıştı. Daha sonra bir Roma-Bizans limanı ve kenti olan Myndos’tan, sualtında kalan liman duvarları ve taş pilon ile mermer sütunlar dışında günümüze ulaşabilen yapı pek yoktur.

 

M.S. 100’den itibaren, Roma İmparatorluğu’nun himayesinde barışçıl bir süreç geçiren kent, Hristiyanlığın resmi din olarak kabulünün ardından Afrodisyas’taki piskoposluk tarafından yönetildi. 4. ve 6. yüzyıllar arasında Aspat dağının eteklerinde Bizans liman kasabası Strobilos kuruldu. Bu dönemde, Kos ve Iassos ile Heraklia’nın keşiş manastırları arasında büyük miktarda hacı trafiği yaşandığı düşünülmektedir. Yapılan kazı çalışmalarında, bu çağa ait en az bir şapel bulunmuştur.

  1. yüzyıldaki Arap akınının ardından, Bizanslılar 11. yüzyıla kadar yönetimde kaldı. Daha sonra, Türk boylarının Anadolu’ya yerleşmesi ve Menteşe Beyliklerinin Halikarnassos’u ele geçirmesi sonucunda, Bodrum Kalesi’nin yanına küçük bir Türk kalesi inşa edildi. 1.500 yıl boyunca ayakta kalmayı başaran Mozole, 13. yüzyılda meydana gelen şiddetli depremde yok olunca, şövalyeler yıkıntıya ait taşları Bodrum Kalesi’nin yapımında kullanmıştı. Kale duvarlarına yakından bakıldığında, farklı mermer parçalar ve günümüzde hâlâ ziyaret edilebilen Koyunbabataş ocağından Mozole için özel olarak çıkarılan yeşil andezit blokları görülebilmektedir.

Osmanlı Türkleri, Bodrum’a yerleşim yerleri, camiler ve günümüzde gece kulübü olarak kullanılan bir Han inşa etti. Osmanlı Dönemi’ne ait en önemli yapıt ise, alçak taş duvar ile Milta Marina’nın içinde yer alan ve şimdilerde sanat galerisi olarak kullanılan Osmanlı Kulesi’dir. Bu kule, 1770 yılındaki Rus saldırısında Çeşme’de kaybedilen Osmanlı donanmasını yenileyen tersaneleri korumak için yapılmıştı. Marina’nın bahçesinde yer alan küçük mezarlıkta, Osmanlı Dönemi’ne ait pek çok mezar görmek mümkündür. Aynı dönemlerde, Liman Meydanı’nda bulunan (1723) Eski Cami ve zarif Tepecik camisi (1737) inşa edildi. Bir zamanlar ‘Paşa’nın evi’ olarak bilinen ve Bodrum Limanı’nda yer alan özel mülk ise, 70’lerden 90’lara kadar burada dünyaca ünlü konuklarını ağırlayıp turizmin büyümesine katkıda bulunan, Atlantic Records’ın kurucusu Ahmet Ertegün tarafından restore ettirilmiştir.

 

Eklisia

Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, Rum Ortodokslarının inşa ettirdiği şapeller de yarımadanın önemli tarihi yapıları arasındadır. Bunların başlıcaları, Gümüşlük’teki EklisiaKadıkalesi Şapeli ve Bitez bağındaki Gara Şapeli’dir.

Bodrum Kalesi, şehrin geçmişle günümüz arasındaki en somut bağlantısıdır. 1915 yılına kadar Osmanlı kalesi ve hapishane olarak kullanılan yapı, I. Dünya Savaşı sırasında bir Fransız savaş gemisi tarafından bombalanınca ağır hasar gördü.

Bodrum’da henüz turizm patlamasının yaşanmadığı, bölge halkının tarım ve denizcilikle geçindiği Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk günlerinde, taş yel değirmenleri ile mandalina ve zeytin ağacı bahçelerine daha büyük evler inşa edilmeye başlandı. Restore edilen Bodrum Kalesi de 1964’te Bodrum Müzesi olarak halka açıldı.

Kentin denizcilik tarihi, “Halikarnas Balıkçısı” takma adıyla Bodrum’la özdeşleşen Türk yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın kişisel eşyalarının da sergilendiği Bodrum Denizcilik Müzesi‘nde anlatılır. Kabaağaçlı’nın kitap ve makaleleri, kent tarihinin geniş kitlelerce tanınmasına katkıda bulunarak Bodrum’un önemli bir turizm bölgesine dönüşmesine önayak oldu.

Kabaağaçlı’nın o ünlü sözü, Bodrum girişinde turistleri âdeta uyarırcasına karşılar: “Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler.”

Bodrum Tarihi

 

Bodrum Tarihi
     Mitolojik adı Halikarnassos olarak bilinen Bodrum’un M.ö. XI. Yüzyılda Karyalılar tarafından kurulduğu sanılıyor. Heredot, Halikarnassos’un M.ö. VII. Yüzyılda Dorlar’ın kurduğu 6 kenti içeren Heksapolis birliği içinde olduğunu söyler. Apollon onuruna düzenlenen bir yarışmayı kazan bir Halikarnassoslunun kazandığı ödülü tapınağa bırakmayı kabul etmemei üzerine Halikarnassos birlikten çıkarılmıştır.
M.ö. 550’de Lidya kralı Kraissos’un kente egemen olduğu biliniyor. M.ö. 546’da Lidya devleti tarihten silinince, Karyalılar Pers egemenliğine girdiler. Mausolos (M.ö. 377-351) zamanında Mylasa (bu günkü Milas) olan başkent Halikarnassos’a taşındı. Kentte Karya satrabı Mausolos’un sarayı, ve dünyanın yedi harikasında biri olan Maussoloion bulunmaktaydı.
Maussoloion Mausolos döneminde bitirilememiş, kızkardeşi ve karısı olan Artemis tarafından yapımına devam edilmiş ancak yine tamamlanamamış ve mimarları tarafından daha sonra kendi imkanları ile bitirilebilmiş bir yapıttır. Mousolos’a mezar olarak yapılan yapı ve Mausolos’un sarayı ne yazık ki günümüze kadar gelemedi. Büyük bir depremle yerle bir olan eserin taşları, daha sonra Aziz John Şovalyeleri tarafından Bodrum Kalesi’nin yapımında kullanıldı.
Makedonların istilasına uğrayan bölgede diğer Karya kentlerinin gösteremediği direnişi başaran Mausolos kenti ayakta tutmayı başardı. M.ö. 192’de Roma’nın uydusu haline gelen kent, M.ö. 189’da Rodos denizcilerinin, M.ö. 88’de kısa bir süre Pantos kralı Mithridates’in eğemenliğine girdi. Roma dönemine gelindiğinde Halikarnassos’un Asia eyaleti içinde yer aldığı biliniyor.
Kent XII yüzyılın ikinci yarısında Anadolu Menteşe Beyliğinin eline geçti. XIV. Yüzyılda Rodos’un Aziz Sean John Sovalyeleri tarafında yönetildi. Kent 1452’de Türk Sultanı Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı Topraklarına katıldı. O tarihten sonra Osmanlı Donanmasına gemi tersanelerinin yanı sıra doğal bir liman olması özelliğiyle Osmanlı topraklarında önemli bir yeri olan Bodrum, Cumhuriyetten sonra uzun süre bir sürgün yeri ve önemsiz küçük bir kasaba olarak kaldı. 1970’li yıllardan sonra gelişme göstermeye başlayan Bodrum turizmde öncelikli bölgeler arasına girdikten sonra yıldızı parladı. Sakin bir kasaba arayan, doğayla başbaşa olmayı özleyen bir çok sanatçının akınına da uğrayan Bodrum bu gün Türkiye’nin en önemli turizm ve eğlence merkezlerinden biridir.
Bodrum’un bugün Karya’nın parlak devirlerindeki üne sahip olduğunu rahatça söyleyebiliriz.

Değirmenler

 

İnsanların uzun bir süre gücünden faydalandıkları rüzgar, Bodrum’da yıllarca tahılların öğütülmesi için kullanılmış. Günümüze harabe halinde kalan yel değirmenleri Bodrum ve civarında yıllarca insanlara geçim ve besin kaynağı olmuş.
Akarsuların olmadığı Bodrum Yarımadası’nın her tepesinde Yeldeğirmenlerini görmek mümkün. Yazın yakıcı sıcaklarında serin rüzgarların hüküm sürdüğü tepelerde inşa edilen değirmenlerde, değirmenciler buğday getirenlerin işlerini görmüşler yine bir miktar tahıl karşılığında.
Bugün Yeldeğirmenleri sadece tarihi anlatmakla kalmıyorlar. Temiz ve ucuz enerji elde etmeyi yıllar önce atalarınız kullandı siz nerelerdesiniz der gibi adeta bugüne de ders veriyor, yol gösteriyorlar.

Gümbetler

 

Bodrum’da ve yarımadanın her tarafında Osmanlılar zamanında yapılan bir çok sarnıç bulunmaktadır. Sarnıçlar kubbe şeklinde yapıları olan, yağmur sularını altlarındaki delikler vasıtasıyla toplayan su depolarıydı. Toplanan bu sular bahçe sulaması ve hayvanlara içirmek için kullanılırdı. Dönemin zenginleri tarafından kendi adlarına yaptırılmışlardır.

Hamamlar

 

Türkler, tarihi asaletleri ile temiz bir millettir. İslâmiyet’i kabul etmeleri ve islâmiyetin temizliğe ait hükümlerini büyük bir titizlikle uygulamaları neticesinde bilhassa, İstanbul’un fethinden sonra bu sehirde ve Devletin dört bir yanında binlerce hamam yaptılar.Türkler’de islâmiyet’in emirlerinin gereği olarak her evde özel olarak hamam bulunduğu gibi, meselâ onyedinci, yüzyılda, yalnız İstanbul’da 168 adet büyük çarsı hamamı vardı.

Türk hamamları ve özellikleri:

Türk hamamları başlıca üç kısma ayrılır. 1-Soyunma yerleri. 2- Yıkanma yerleri. Yıkanma yerleri de a) Soğukluk b) Hamam 3- Isıtma yeri: Külhan.
Soyunma Yerleri: Geniş bir sofa ve bunun çevresinde bölmeli sekiler bulunur. Yıkanan kimseler, bu sekilerde uzanıp dinlenirler.
Yıkanma yerleri: Soğukluktan geçilerek girilen hamam kısmına denir. Burası da bazı; bölümlere ayrılır. “Kurna başı denilen herkesin teker teker yıkandığı yer, “halvet” adı verilen kapalı ve yalnız başına yıkanma hücreleri. Bir de üzerine uzanıp ter dökülen “göbek taşı”. Burası, hamamın mermer kaplı zemininden daha yüksek yapılmış ve çeşitli geometrik şekillerde olabilen yerdir.

Isıtma yeri Külhan:

Burası hamamin altındadır. Orada ateş yanar. Ateşten çıkan alev ve duman, mermer zeminin altındaki özel yollardan, duvar içlerinden geçer, “tüteklik” adı verilen bacadan çıkar.
Külhandaki ocağın üzerinde sıcak su kazanı, onun da üzerinde de soğuk su deposu bulunur. Ocagın dip kısmındaki birkaç kanal, hamamın yıkanma yerinin ortasındaki göbek taşının altına kadar uzanır. Ocakta yanan odunların tesirli alev ve dumanları, bu kanallardan göbek taşının altına gider. Bu taşın altındaki karanlık yer çok ısındığından buraya “cehennem” denir.
çarsı hamamları, haftanın belli günlerinde kadınlara, baska günlerde erkeklere açıktır. “çifte hamam” olanlar ise birbirine bitişik iki hamam olup, biri kadınlara, diğeri erkeklere ayrılmıştır. Bu hamamlar hergün açıktır.
Türk hamamlarının bir değişik tarafı da, buhar banyosu esasına dayanan “Fin hamamı” oluslarıdır. Bugün dünya spor aleminde, çabuk terleyerek, çok kilo vermek için bu hamamlar biçilmis kaftandır. Bu bakımdan Türk hamamlarından bütün sporcular faydalanmaktadırlar.

Hamamların sağlık bakımından faydaları

Hamamlar, çok uzun müddet kalmamak sartıyla, sıcak su ve sabunla yapılacak vücut temizliği için en iyi yıkanma ve temizlenme yerleridir. Hamamda terleyen vücudun, yumuşak bir bez, veya süngerle ovularak yıkanması, vücutta kan dolaşımını kolaylaştırarak insana rahatlık verir. Vücudu sert keselerle ovmak, deride yara açabilir. Bundan sakınmak gerekir.

Kullanılan Malzemeler
Takunya: Tahtadan yapılmış terlik
Peştemal: özel bir bezden üretilmiş banyo yaparken sarınmaya yarayan kumaş.
Kese: Sıcak ve bol buharlı ortamda yumuşayan kirlerin vücuttan temizlenmesi için özel keselik kumaştan yapılmış ele geçirilerek kullanılan temizlik malzemesi.
Kil: Saçların ve derinin temizlenmesi hamamlarda çok uzun zaman kullanılmış olan yağlı toprak. Günümüzde yerini çeşitli kozmetik ürünlere bırakmıştır.

Tellaklar

Hamamların en öenmli özelliklerinden biri tellaklardır. Tellaklar hamam müşterilerinin yıkanmasına keselenmesi yardımcı oldukları gibi iyi birer de masaj uzmanıdırlar. Hamamın göbek taşına uzanıp kendini tellakın ellerine bıraktığınızda vücüdündaki tüm kemikleri ve adaleleri hissetmeye başlarsınız. çalıştırmayı unuttuğunuz kaslar olduğunu farkedersiniz. Temizlik ve masaj faslı bitip dinlenmeye çekildiğinizde ne kadar ferahladığınızı görüp hayret edeceksiniz.
Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Bodrum’da da çok kaliteli hamamlar sizleri bekliyor. İlçemize geldiğinizde bir hamam sefası yapmayı mutlaka deneyin.

Bodrum Kalesi

 

1406 ve 1522 yılları arasında Zephia adası üzerine Saint Jean Şovalyeleri tarafından yapılmıştır.1402 yılında doğu Türk hakanı aksak Timur (Timurlenk) İzmir’i işgalinin ardından Seant Jean Şovalyelerinin İstanköy, Girit ve İzmir’de bulunan kalelerini yıkmasının ardından yapılan kale 180×185 metre ölçülerindedir ve üzerinde Fransız Kulesi, İngiliz Kulesi, İtalyan Kulesi, Alman Kulesi ve Yılanlı Kule olmak üzere 5 kule bulunur. Kalenin en yüksek noktası 47.5 metre ile Fransız Kulesidir. Şovalyeler donanmalarına güvendikleri için deniz tarafı dışındaki tüm surları güçlendirmişler. Bu surlar çift beden duvarı ile takviyelidir.
Kale duvarlarında 249, müze bahçesinde ise 16 arma vardır. Zamanın etkisiyle üstlerindeki boyalar kaybolduğundan çoğu armanın ne ifade ettiği bilinmemektedir.
Kale avlusu antik dönemin en ünlü ağaç ve çiçeklerini saklar. Defne, çınar, Zeytin, Zakkum, Mersin gibi bitki ve ağaçları avluda görebilirsiniz. çınar ağacının gölgesinin antik dönemde asiller tarafından çok sevildiği bilinmektedir.
Bodrum o günlerde Menteşe Beyliği’nin egemenliğindeydi. Kale uzun süre İstanköy’de inşa edilen Navangia kalesi ile birlikte bölgeyi kontrol etmekte kullanıldı.
Bodrum kalesi Şovalyeler tarafından kontrol edildiği süre içinde 50 Şovalye ve 150 asker barındırmış. Kale komutanları iki yılda bir değiştirilmiştir.
1480 yılında Türk Sultanı Fatih tarafından Rodos ve Bodrum’un fethi için gönderilen donanma kalenin surlarına ve kulelerine zarar vermiş ancak almayı başaramamıştır. Rodos’un fethinden sonra 5 ocak 1523’te Türkler tarafından alınan kale bir savunma aracı olarak kullanılmamış 1895 yılında hapishane’ye çevrilmiştir.

TARİHİ

Kale aslında kendi değeri yanında yapımında kullanılan taşlarla da ünlüdür.
Kale yapımında dünyanın yedi harikasından biri sayılan maussoleion’un taşları kullanılmış, ağır bir depremde harabe olan maussoleion’tan yaratılmıştır.
1.Dünya savaşında 26 mayıs 1915 yılında Fransız Dubleix, 28 mayıs tada İngiliz Bacchonte ve keret adlı savaş gemileri tarafından bombalanmış, mahkumlar iç bölgelere taşındıktan sonra kale terkedilmiştir. Bodrum 11 mayıs 1915’te İtalyanlar tarafından işgal edildiğinde kale karargah olarak kullanılmaya başlandı.

II. dünya savaşında Türk ordusu kaleyi savaşın bitimine kadar kullandı. Bu dönemden sonra uzun süre bakımsız kale 1960 yılında George F. Bens’ in Autalya, Finilce, Gelidonya batık eserlerini getirmesiyle bir depo haline geldi. 1962 yılında Bodrum kalesinin müzeye dönüştürülmesi için emekli öğretmen Haluk Elbe Bodrum’a atandı. 6 kasım 1964 yılında Bodrum müzesi ziyarete açıldı.
Kalede Osmanlı döneminde revir olarak inşa edilen üç odalı bina, su altı eserleri bölümü olarak ziyarete açıldı. Şu anda ülkemizin tek ve dünyanın sayılı müzelerinden biri olan su altı arkeoloji müzesi kale içinde bulunmaktadır.

Osmanlı Kulesi

 

Osmanlı Tersanesinin hikayesi 1770’te Osmanlı donanmasının Ruslar tarafında çeşme Limanında yok edilmesiyle başlar.
1775 yılında ihtiyaç duyulan yeni gemilerin inşası için Bodrum Limanının batısında ilk tersane kurulur. Uzun süre Osmanlı Donanmasına gemi inşa eden tersanenin etrafı surlarla çevriliydi ve surların üstünde bir kule yükselmekteydi. Bu kule bugün Osmanlı kulesi diye anılmaktadır.
Restorasyon çalışmaları hala devam eden tersane ve Osmanlı Kulesi ziyaretçilere açıktır.

Karia

Bugünkü Milas’ta çok eskiden Karialılar yaşıyordu. Asya kökenli olmalarına karşın Karialılar Anadolululaşmışlar ve istilacılara karşı Troyalılar’ın yanında yer almışlardı. Ankara’nın yerlisi de olduklarını iddia eden Karialılar, yiğitlikten yana üstündüler. Küçük ama uygarlıkta ileri olan bu devlet, tarihin babası Herodotos’u, ilk kadın amiral Kraliçe I. Artemisiya ile II. Artemisiya’yı yetiştirmiş, Anadolu’da Hitit mirasını yaşatıp sürdürmüştü. Urartu, Frigya, Lidya ve Likyalılar gibi onlar da çok saygın bir geçmişe sahiptiler ve sonraki uygarlıkların hamuru için maya hazırlamışlardı.

Mausolleion

Bodrum’a geldiğinizde muhtemelen görmek isteyeceğiniz dünya harikalarından biri olan Maussolleion’a ulaşmak için Turgutreis Caddesindeki mütevazi Mozole tabelasını takip etmeniz yeterli olacaktır. Halikarnassos’u tarihin en öenmli kentlerinden biri haline getiren Maussollos M.ö. 377’de başa geçtikten sonra Mylasa (Milas) olan başkenti Halikarnassos’a getirdi.
Maussollos çevrede bulunan diğer altı yerleşim biriminide buraya taşıyarak şehri uzun ve yüksek duvarlarla çevirdi.Bugün restorasyonu devam eden Antik tiyatro Maussolos’un projelerinden biri. Ancak başladığı diğer projeyi bitiremeden ölen Maussollos’un hayaline aynı zamanda kızkardeşi olan karısı Artemis devam etti. Onun sağlığında da tamamlanamayan proje mimarlarının kendi imkanlarıyla tamamlanmasının ardından Maussolleion adıyla tarihe geçti. Bugün dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmektedir. 1500 yıl tarihe direnen Maussolleion ağır bir depremle harabeye dönünce tarihinin karanlık dönemine girmiş oldu.
Taşları Aziz John Şovalyeleri tarafından Bodrum Kalesinin yapımında kullanılan eserin içindeki bir çok kalıntı Osmanlı döneminde İngiliz bilim adamları ve koleksiyoncular tarafından İngiltere’ye götürüldü. Bugün bu eserleri İngiltere’de Britanya Müzesi’nde (British Muesum) görebilirsiniz.
Maossolleion’un dört bölümden oluştuğu kabul ediliyor. Boyu, eninden uzun, sağlam bir tabana oturmuş 36 kolonluk bir salon ve 24 basamakla ulaşılan bir platform bulunuyor. Bu platform’da Maussollos ve Artemis’in heykellerinin bulunduğu bir platform var. Piramitte de dört atın çektiği bir araba tasviri bulunuyordu. Duvarlar zamanın en iyi ustaları tarafından fresklerle süslenmişti.

Mylasa

 

En eski Karya kentlerinden biridir. Mylassa Karya’ya uzun süre başkentlik yapan şehir M.ö VI yüzyılda Perslerin egemenliğine geçti. M.ö. 500’de Karia ve Ionyalıların isyanına Mylassa’da katıldı ama M.ö. 414’te Persler yenildiler. M.ö. 479’dan sonra Mylassa Yunanistan denetimindeki Delas birliğine katıldı. M.ö. 387 yılından sonra yönetim tekrar Perslere geçti.
Mylassa Hellenistik dönemde önemli bir şehirdi. Roma döneminde de önemini koruyan kent 14 y.y da menteşe Türk boyunun başkenti oldu.
Bodrum bodrumdaki görkemli ve ince desenlerle süslü Mauseleien’a benzer yapısıyla dikkat çeken Gümüşkesen anıtı, Roma mezarları, Zeus Stratius’a adandığı sanılan bir tapınağın kalıntıları görülebilir. Adını kenarındaki balta simgesinden alan Baltalı kapı, Zeus Osogos tapınağı kalıntıları, akropol ve çevresini dolaşan duvar kalıntıları ile Hellenistik mezarlar görebilecek diğer kalıntılardır. çok ilginç bulacağınız bir diğer kalıntıda berber yatağı olarak tanınan kaya mezarlarıdır.

Myndos

Myndos Antik yazarlardan bir çoğunun adından sıkça söz ettiği bir şehirdir. Bugün Gümüşlük beldesinin bulunduğu yerde Kral Mausollous tarafından kurulan şehir, Büyük İskender tarafından kuşatılmış ancak alınamamıştır.
Henüz yeterli kazı çalışması yapılmadığı için hakkında fazla bilgi olmamakla birlikte, içinde bir tiyatro ve stadyum bulunduğu antik yazarlar tarafından bildiirilmektedir.Bugün Bizans çağına ait bir kilise, birkaç sur duvarı, su altında kalmış bir dalgakıran ve bir kule kalıntısı dışında bir şey yoktur ancak toprağın büyük kısmını örttüğü sütunlar, mozaik ve seramik parçaları heryerde görülmektedir.Şehir M.ö. 44 yılında Brutus’le birlikte Sezar’ı (Caesar) öldüren Cassius’un gemilerini barındırmıştır. Helenistik devirde ve Roma zamanında kendi parasını basmakla ünlüdür.
Bugün şirin bir balıkçı köyü olan Gümüşlük hem tarihe bir gezi yapmanızı, hemde balık lokantalarında lezzetli balıklar tatmanızı sağlayacaktır.

Myndos Kapısı

 

Kral Maussollos’un Halikarnassus etrafına çevirdiği surların M.ö. 364 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır.
Düşman saldırılarına karşı koymak için inşa edilen surlardan bugün ayakta kalan Myndos kapısı bir kapı avlusunun iki yanında yer alan iki kule ve bu kulelerle bağlantılı diğer iki kuleden meydana gelmektedir. Surların, Bugün Gümüşlük olarak anılan yerde kurulu bulunan antik Myndos kenti tarafındaki kapısı olduğu için Myndos Kapısı olarak adlandırılmıştır.

Termera

Akyarlar’da Termera adında bir kentin bulunduğu antik yazarlar tarafından bildirilmektedir. Bir leleg kenti olduğu biliniyor. Ancak henüz kazı çalışmaları yapılmadığı için hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Ören

 

Karyalıların en eski yerleşim birimlerinden biri olan belde Bodrum’a çok yakındır. Kerme Körfezi adıyla anılan şimdilerde Gökova denen körfezde yer alan bu şirin kasaba, mavi ve yeşilin sarmaş dolaş olduğu bir yerdir.
Eğer tatilinizden deniz, güneş ve kumdan daha fazlasını bekliyorsanız ören mutlaka ziyaret edeceğiniz yerler arasında olmalı. Kürek, sörf, yelken ve dalış gibi su sporlarının yanısıra Jeep Safari, motokros, dağ bisikleti, trekking, yamaş tırmanışı, dağcılık, kanyon yürüyüşü gibi kara sporları da burada sizi bekliyor.
Yamaç paraşütüne ilginiz varsa 4-5 saat havada kalmanızı sağlayacak harika bir hava akımı emrinize hazır. ören’de 7.5-8 saat havada kalabilenler olduğunu söylersek heyecanınızı artırmış oluruz herhalde.

Pedasa

 

Halikarnassos’un yanı sıra yarımadada yeralan 12 antik kentten biri de Pedesa’dır.
Pedasa, Bodrum’dan kuş uçuşu 4 km kuzeyde, ormanla kaplı tepelerden birindedir. Yol olmadığı için ancak yürüyerek ulaşılabilir. Meraklısına keyifli bir yürüyüş ve olağanüstü keşif olanağı sunacaktır bu gezi. Kalıntılar tepede 150 metre çapındaki bir daire içinde izlenebilir. Genellikle sur ve iç kale kalıntılarıdır bunlar. Alanın güney ve güneydoğusuna düşen yamaçlarda ise Leleg’lere özgü türbe biçimli mezarlar görülecektir.

Sualtı Arkeoloji Müzesi

 

İnsanların denizlerden yararlanmaları binlerce yıl önceden başlar. Balıkçılık, ulaşım ve taşımacılık gibi bir çok amaca yönelik tekne denizlerde binlerce yıl limandan limana dolaştılar.
Akdeniz’in yoğun yerleşim bölgelerinin arasında olması deniz trafiğinin çok yoğun bir bölge olmasını sağladı. Kıyı ticareti, ülkeler arası ticaret ve sahipsizlerde av arayan korsanlar cirit attılar.
Bugün Akdeniz’in bir çok kıyısı tarihe ışık tutan kalıntılar ve batıklarla doludur. Bodrum bu konuda en şanslı bölgelerden biridir. Türkiye’de kurulan ilk ve tek Sualtı Arkeoloji Müzesi Bodrum’da yer alır.
Bodrum’da sualtı araştırmalarının öncüsü George F. Bass’tır. Dünyanın ilk sualtı kazısını 1960 yılında Gelidonya’da yapmıştır. Teksas A&M Nauthical Archaelogy bölümünün merkezini Bodrum’da kurması Bodrum’un önemini daha da artırmıştır.
Denizaltı arkeolojisinin en önemli zorluğu yüzyıllarca su altında kalan objelerin bulundukları ortama uygun kimyasal değişimler geçirmesi nedeniyle su yüzünde dayanıksız oluşlarıdır. Bu sebeple bu objeler Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinde çeşitli kimyasal malzemelerle kaplanmakta veya saklama tanklarında muhafaza edilmektedir. Bu imkanların sadece Bodrum’da bulunması bölgenin önemini daha da artırmaktadır.
Bugün Bodrum’u ziyaret ettiğinizde insanlık tarihinin denizlere ait bölümünü bu müzede görebilirsiniz. Amforalar ve bir çok araç gereç, gemji enkazları, tekneler sizi geçmişte bir çok yüzyıla götürecektir.

Bodrum Sualtı Tarihi

 

İnsanlık tarihinin keşfinde kullanılan en önemli araçlar geçmişin kalıntılarıdır. Karada yer alan kalıntılar zamanın etkisiyle özelliklerini kaybetmiş veya başka amaçlarla kullanıldıkları için yok olmuşlardır.
Deniz bu eserleri daha iyi muhafaze etmiş. özellikle eski dönemlerde deniz altına derin dalışlar mümkün olmadığı için bu eserler talan edilememiş veya başka amaçlarla kullanılamamıştır.
Bodrum Akdenizde önemli bir doğal liman olduğu için daima gemilerin rotaları üzerinde yer almış bu nedenle de civarında çeşitli nedenlerle bir çok gemi batmış. 1960 yılından bu yana yapılan denizaltı kazılarında insanlık tarihine ışık tutacak bir çok eser su yüzüne çıkarılmıştır. Bu eserlerin sergilendiği Bodrum Kalesi içinde yer alan Sualtı Arkeoloji Müzesi ziyaretçilere daima açıktır.

Antik Tiyatro

 

Tiyatro bugünkü Bodrum’un kuzeyinde, Göktepe’nin güney yamacına yaslanmış durumdadır. Kral Maussollous döneminde yapımı tamamlanan tiyatro üç bölümden oluşmaktadır. Skene (Sahne), Orkestra (yarım yuvarlak) ve cavea’dır. (oturma alanı) Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biri olduğu bilinmektedir.
Tiyatronun oturma alanı kayalık yamaca oyularak yapılmıştır. Sahne binası iki katlıdır. Uzun ve dikdörtgen bir yapıya sahip binanın her iki ucunda birer kapı bulunmaktadır.
Sahne binası Roma devrinde değişikliğe uğramıştır. Masklar ve Bukranionlarla süslenen bölüm Bizans çağında ev olarak kullanılmıştır.

Kaya Mezarları

 

Tiyatronun daha yukarısında ve yamaçta Helenistik ve Roma devrine ait kaya mezarları bulunmaktadır.

Artemis
Tanrıça Artemis adına ilk türbe M.ö.800’lü yıllarda Efes’teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı. Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis, Yunan Artemis’iyle aynı değildi. Yunan Artemis’i av tanrıçasıydı. Efes Artemis’i ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı.
Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. Tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir. M.ö.600’lerde Efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.
Lidya kralı Croesus’un, M.ö.550’de Efes’i ve Anadolu’daki diğer Yunan şehirlerini fethettiği savaş sırasında mabet tahrip olunca Croesus, mimar Theodorus’a daha öncekilerin hepsini gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı. Yeni tapınak öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45 metre genişlikteydi. Masif bir çatı, yüzden fazla taş sütunla destekleniyordu.
M.ö. 356’da Herostratus adlı biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip olan mabetin yerine devrin ünlü heykeltraşı Scopas’lı Paros tarafından yeni bir mabet yapıldı. Romalı tarihçi Pliny’ye göre yeni tapınak, 130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi. Tavanı, yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun destekliyordu. İnşaat 120 yıl sürmüştü. Büyük İskender M.ö.333’de Efes’e geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu.
M.S. 57’de St. Paul hristiyanlığı yaymak için Efes’e gelip başarılı olmasıyla, şehrin demircisi ve tapınaktaki heykellerin sahiplerinden birisi olan Demetrius büyük bir korkuya kapıldı. çünkü Demetrius tapınaktaki heykellerin bir kısmının sahibiydi ve her yıl tapınağa hacca gelenlerden iyi bir geliri vardı ve insanların dinini değiştirmesi demek onun geçimini kaybetmesi anlamına geliyordu. Birlikte ticaret yaptığı diğer kişileri de yanına alan Demetrius heyecan verici ve “Yaşasın Efesliler’in Artemisi” diye biten bir söylev yaptı ve halkı galeyana getirdi. Hemen sonra St. Paul’un yardımcılarından ikisini tutukladılar. Bunu takip eden isyan sonucu St. Paul, tutuklanan yardımcılarıyla şehri terketti ve Makedonya’ya geri döndü.
262’de Gotların bir akını sırasında büyük Artemis tapınağı yakılıp yıkıldı. Bir yüzyıl sonra Roma İmparatoru Constantine şehri yeniden inşaa ettirdi. Fakat hristiyan olduğu için tapınağı restore ettirmedi.Constantin’in çabalarına rağmen Efes eski günlerine dönemedi. çünkü gemilerin demirlediği liman yokolmuştu. Nehrin taşıdığı alüvyonlar tarafından deniz şehirden uzaklaşmıştı. Zamanla şehir sakinleri kenti terkettiler. Mabetin kalıntıları başka yapıların ve heykellerin yapılmasında kullanıldı.
British Museum’dan John Turtle Wood 1863’de tapınağı araştırmaya başladı. 1869’da 6 metre derinlikte, çamurların içinde tapınağın temellerini buldu. Bulduğu heykelleri ve bazı kalıntıları British Museum’a götürdü.
1904’de yine aynı müzeden D.G. Hograth’ın liderliğindeki bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin üzerine inşaa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler. Bugün gelen ziyaretçilere tapınağın yerini belli etmek için, bataklık halinde olan bölgeye sadece bir tek sütun dikilmiştir.

Kraliçe Ada

Kraliçe Ada, Büyük İskender’in manevi annesidir. 2400 yıl önce Karya’yı (bu günkü Muğla bölgesi), 60 yıl kadar yöneten Hekatomnos sülalesinin bireyidir. Kraliçe Ada M.ö. 344-341 yılında Pers Satrabı olarak Karya’yı, başkent Halikarnassos’tan yönetmiştir.
Kraliçe Ada, Bodrum Kalesi’nin en yüksek yerinde, muhteşem manzaralı Baltalı kule içindeki şölen evinde sergilenmektedir. Kule kapısının üzerinde çifte ağızlı Karya baltası bulunmaktadır. Demir kapıdan içeri girildiğinde, Klasik çağın tüm güzelliğini sergileyen bir andron ve metopla bulunmaktadır. Bu bölümde Kraliçe Ada’nın yaşadığı dönemle ilgili bilgi panoları görülmektedir. 1983 yılında Bodrum’da bir temel kazısı sırasında bulunan lahitteki iskeletin kafası İngiltere Manchester üniversitesi’ne götürülmüştür. Dr. Neave ve ekibi ile birlikte üniversitenin Arkeoloji Müzesi Sorumlusu Dr John Prag tarafından etlendirilmesi gerçekleştirilen kafatasının Kraliçe Ada’ya ait olduğu anlaşılmıştır. Video bant ile Kraliçe Ada’nın mezarı ve kazısının yanı sıra kafatasının etlendirilmesi de gösterilmektedir.
Şölen evine aşı boyalı, demir kuşaklar ve Karya baltalarıyla süslenmiş taç kapıdan girilmektedir. Ahşap üzerinde gök tanrısı Zeus’un şimşekleri, tanrı tasvirleri ve Medusa başları bulunmaktadır. Salon yarım İon sütunları ile süslenmiştir. Sütunların taşıdığı lento üzerinde, Kraliçe Ada’nın yaşamı, çizgi roman tekniği ile betimlenmiştir.
Kraliçe Ada mankeni, dar kenardaki niş içinde tüm görkemi ile görülmektedir. Ham ipekten dikilen peplosu (tek parçadan oluşan elbise) üzerine altın süslemeler, kuşak üzerinde mavi boncuklar bulunmaktadır. Kraliçe Ada’nın kemikleri üzerinde Prof. Berna Alpagut inceleme yapmıştır. Buna göre kadın 40 yaşlarında ölmüştür. Birden fazla doğum yaptığı anlaşılmıştır. 32 dişi mevcut halde bulunmuştur. Diş kesitini inceleyen Prof. Whittaken’e göre diş yaşının 44 (+-6) olduğu saptanmıştır. Hekatomnos’un kızı olan Ada, tarihi verilere göre M.ö. 379’dan önce doğmuş, 330’larda ölmüş olmalıdır.
Cevat Şakir Kabaağaçlı
Halikarnas Balıkçısı
“Eğer sesin rengi olsaydı, Balıkçı’nınki mavi olurdu” diyen Sabahattin Eyüpoğlu onun için şunları söylüyor. “Arşipel Mavisi en büyük tutkusuydu. Maussolleium’un taşlarını çaldığı için Bodrum Kalesini hiç sevmezdi.”
Bir doğa ve tarih tutkunu olan Halikarnas Balıkçısı aynı zamanda bir özgürlük savaşçısıydı. ömrü boyunca çzigli kağıda hiç yazmadı, gerekçe olarak şunu söylerdi.
“Başkalarının çizdiği çizgiden gitmek özgürlüğümü kısıtlıyor.”
Halikarnas balıkçısı olarak anılan ve eserlerinde de mahlas olarak bu ismi kullanan Cevat Şakir Kabaağaçlı Sürgün olarak geldiği Bodrum’u bir daha hiç terketmemiş, eserelerini burada yazmış, Türk edebiyatının önemli simalarından biridir. Bodrum’un bugünkü Bodrum olmasında önemli bir pay sahibi sanatçılardan biridir.

Neyzen Tevfik

 

“Kainatı kamış parçasına doldurmuş bir sihirbaz”

Bu sözler Hakkı Süha Gezgin’in. Devrin berduşu, bakımsız, darmadağın bir adam, ney üfleyen bir müzisyen, dilinde kemik olmayan bir hiciv şairi.
24 Mart 1879 yılında doğan Neyzen Tevfik Kolaylı, devrin zindanlarında, hapishanelerinde, tımarhanelerinde geçen ömründe, Padiaşah sarayında konser vermiş, devrin devlet adamlarının konaklarında bulunmuş ney üflemiş, yeri gelmiş meyhanelerde çalmış, sokaklarda alkol komalarına girmiş ilginç bir kişilik.
Bu insan bugün Türkiye’nin en büyük ney ustası kabul ediliyor ve tabii en sivri dilli şairlerinden de biri.
Neyzen Tevfik Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda da ney çalmış ve isteği sorulduğunda sadece nüfus cüzdanı istemişti.
İşte Neyzen Tevfik’in başını bir çok kez derde sokan dizelerinden sadece biri.
“Kime sordumda seni doğru cevap vermediler.
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler,
Künyeni almak için partiye ettim telefon
Bizdeki kayda göre, şimdi o Meb’us dediler.”
çalkantılı hayatı 28 Ocak 1953 yılında son bulduğunda ardında bir çok eser bırakan Neyzen Tevfik, Türkiye’de efsane bir kişiliktir.

Zeki Müren

 

6 Aralık 1933 yılında doğan Zeki Müren Türkiye’nin sanat güneşi olarak kabul edilmektedir. Türkçeyi mükemmel konuşan Zeki Müren Türk Sanat Müziğinin gelmiş geçmiş en büyük sanatçısıdır. Bir gazetede gördüğü kiralık yazlık ilanıyla bulduğu eve yerleşen Zeki Müren Bodrum’u tanıdıktan sonra inzivaya çekildi ve Bodrum’u hiç terketmedi. Bodrum’u seven Zeki Müren’i Bodrum’da, Bodrumlularda sevmişti. Bu tarihten sonra Bodrum yazılı basında, televizyonlarda ve radyolarda adından çok sık söz edilen bir belde oldu. Zeki Müren’in tanıttığı bu beldeyi çok seven bir çok sanatçı Bodrum’da ya ev aldı, ya kiraladı veya tatilini Bodrum’da geçirmeye başladı. Zeki Müren’in adı çok büyük reklam kampanyalarının başaramayacağı bir etki yarattı. Bodrum bu etkiden sonraki yıllarda da çok faydalandı. çünkü bir çok sanatçı artık Bodrum’la anılıyor ve Bodrum günden güne ününe ün katıyordu.
24 Eylül 1996 Zeki Müren’in televizyonda sevenleriyle buluştuğu son konser günüydü. Uzun yıllar kıramayacağı dostları ve yıllarca ekranlarını doldurduğu TRT kurumunun teklifleriyle çıktığı sahnede fenalaştı ve daha sonra yapılan müdahalelerde onu kurtaramadı.
Bugün Bodrum’da Zeki Müren’in sağlığında kullandığı ev müze olarak ziyaretçilere açıktır. Her yıl anma günü düzenlenir. Böylece Bodrum bir anlamda vefa borcunu ödüyor Zeki Müren’e.
Son yıllarda da yerleşmek için yarımadanın en sessiz köşelerini seçen entellektüel ve sanatçılar Bodrum’un kültürüne bir çok şey katmaktadır.